Eğitim Bahanesiyle Dayak Meselesi
Elimde kesin veri yok ama gerek de yok. Türkiye’de 100 kişiye sorsanız, 95’i anasından babasından, okulda öğretmeninden, kışlada çavuşundan "eğitim" gerekçesi dayak yediğini itiraf edecektir. Abi, koca, oğul dayağı cabası. Yine insanımızın ezici çoğunluğu "iki tokattan bir şey olmayacağını" hatta "çocuğa fayda geleceğini" yüksek sesle söylemekten utanmayacaktır. Bunların arasında eğitimcilerin olması da kuvvetle muhtemel.
Oysa 2009, dünyada "çocuğu eğitme" iddiasıyla "kulak çekme, popoya şaplak" devrinin sona ereceği yıl olacaktı, olmalıydı. Ekim 2006’da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na sunulan raporda Prof. Paulo Sergio Pinheiro, üye ülkelerde uygulanan "çocuklara fiziksel ceza" karşıtı politikaların uyumlu hale getirilmesi için 2009 yılını hedef koymuştu. Bu hedefin daha yıllar yılı bir hayalden öteye gitmeyeceği ortada: Le Monde’da yayımlanan Delphine de Mallevoüe imzalı bir habere göre, BM üyesi 192 ülkeden sadece 23’ü çocuklara uygulanan fizik cezaları kanunla yasakladı. 24 ülke "ilk fırsatta reform yapacağı" konusunda teminat verdi. Avrupa’da ise, 47 ülkeden sadece 18 Konsey üyesi bu yasağı kanunlaştırdı.
Şiddet şiddeti doğuruyor
Avrupa Konseyi "Çocuklarla ve çocuklar için bir Avrupa yaratmak" programının yöneticisi Elda Moreno "Koyulan hedefi 2009’da tutturamayacağımız ortada" diyor: "Toplumu bilinçlendirmek ve gerekli yasal düzenlemeleri yapmak uzun zaman alıyor. Ama iyi yoldayız..." Konsey, 2008’de yürüttüğü kampanyanın ardından 2009’da "şiddete karşı ortak strateji" belirlemeyi hedefliyor: "Çocuklar, küçük hakları olan küçük insanlar değildir. Bir büyüğe vurduğunuz zaman, bunun adına fiziksel saldırı denir. Bir hayvana vurduğunuz zaman zulüm. Ama bir çocuğa vurduğunuz zaman bunun adı eğitim!"
Avrupa’nın "medeni" ülkelerinde bile bu konuda toplumu, ana-babaları bilinçlendirmek çok zor. Mesela Fransa’da dayak hálá kanuni ve Fransızlar’ın yüzde 87’si çocuklarına "yeri geldiğinde" iki tokat attıklarını itiraf ediyorlar. Batı ülkelerinde (bile) hálá çocuğa uygulanan fiziksel cezayı bir eğitim yöntemi, ana-babalar ve eğitimciler için bir hak hatta bir görev gibi algılayanlar var. Kimi aile dernekleri dayağın yasaklanmasına şiddetle karşı. Oysa uzmanlar hemfikir: (Fiziksel cezaların) "Zararı bilimsel açıdan tartışılmaz" diyor bir psikiyatr. "Eğitim Amaçlı Olağan Şiddet Laboratuvarı" adlı merkezinin kurucusu Olivier Maurel çocukların maruz kaldığı küçük büyük şiddetle, yakalandıkları psikosomatik hastalıklar arasında doğru korelasyon olduğunu söylüyor ve ekliyor: "İçinde yaşadığımız toplumlarda görülen şiddet eğiliminin kökeni, binlerce yıldır, beyninin oluştuğu yaşlarda insanların maruz kaldığı şiddete dayalı eğitim anlayışında yatıyor." Yani ana-babanın ve eğitimcilerin çocuğa uyguladığı en masum (!) şiddet dahi, aile içi ve toplumsal şiddeti doğuruyor. Evde, okulda "adam etme" bahanesiyle kulağı çekilen, poposuna şaplağı avcuna cetveli yiyen çocuklar (ciddi dayak vakalarına girmiyorum bile) yarın kendilerini döven ele el kaldırıyorlar, analarını, babalarını ve onlar da çocuklarını dövüyorlar. İşte bunun için, Avrupa Konseyi’nin yukarıda sözünü ettiğim programının sloganı "Elleriniz bakıp büyütmek içindir, cezalandırmak için değil - Elinizi tokada karşı kaldırın!" diyor.
Ya Türkiye?
Dünyada çocuklara fiziksel cezayı yasaklayan ilk ülke İsveç (1979). Ardından Almanya, Hollanda, Yunanistan, Portekiz ve İspanya. Ancak yasağın uygulanması ayrı bir konu. Şiddet gören çocuklar veya şiddete şahit olan üçüncü şahıslar "dayakçı" ana-baba hakkında şikayetçi olabiliyor ama, yargıçlar uyarı veya küçük para cezalarından öteye gitmiyor. Bugüne kadar hapis cezası alan ana-baba yok. Yargıçlar bunun "çocuğun aleyhine" olacağı görüşünde.
Türkiye, Avrupa Konseyi’nin "Çocuklarla ve çocuklar için bir Avrupa yaratmak" programına imza koydu mu, koyacak mı? Hürriyet Ankara bürosu, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ya aynı soruyu sordu ve şu cevabı aldı: "Ben bu kampanyayı bilmiyorum. Bürokratlarıma sordurdum, onlara da gelen bir şey yok. Şimdi Dışişleri’ne soruyoruz. Oradan gelecek cevaba göre hareket edeceğiz." Bekliyoruz...
Yazar:
Serdar Devrim