Hayatını Matematiğe Adamış Bir Adamım - İşine Aşık İnsanlar 4
18.12.2010
Sayıları fazla değil. Onları tanımlamak için satırlar dolusu yazmak gerekmiyor. İşinden bahsederken gözleri parlayan, kendi beğeninceye kadar çalışmaya devam eden, yaptığı şeye değer katmak için çırpınan güzel yürekli insanlar onlar...
İşine aşıklar yazı dizimizde bu defa matematik hocası Erol Demirkır var. Erol Hoca, sayılara karşı hep mesafeli olanlara şöyle der: “Önce en basitinden başlayacağız. Zorları boşver!” Öğrencileri gecenin bir vakti aradığında bile hiç kızmadan, bozulmadan telefonda soru çözer. Derslerde bir anda kulağınıza eğilip “hadi, başaracaksın” diyerek “gaz” vermesini de bilir. Erol Hoca, mesleğine sevgisini şöyle açıklar: “Ben önce matematiği sevdim. Sonra problem çözmeyi sevdim. Ve bir de baktım ki, işime aşık olmuşum.”
Uzun senelerdir bu işi yapıyorsunuz. Matematik sevdanız ne zaman başladı?
Matematiğim her zaman çok iyi değildi. Ama sonrasında Yüksek Öğretmen Okulu Matematik bölümüne girdim. Mesleğe ilk olarak sınıf öğretmeni olarak bir ilkokulda başladım; İzmit, Köseköy’de. Öğrencilerim çocuktu ama ben onlardan daha çocuktum. Erzurum, Mardin, Tekirdağ ve İzmir gibi pek çok şehirde öğretmenlik yaptım. 31 yıldan bu yana bu işi yapıyorum. İşin aslı, zamanla, bu işi meslek olarak seçmemle birlikte sevdim. Platonik aşıktık sanki ilk başta, sonrasında ilişkimiz tutkuya dönüştü.
PLATONİK AŞKIN TUTKUYA DÖNÜŞÜ
Pek çok insan matematikten kaçar. Size nesi çekici geldi?
Ben önce matematiği sevdim. Sonra problem çözmeyi sevdim. Ve bir de baktım ki, işime aşık olmuşum. Ama her şeyin başı insanları sevmem. Bir de temiz bir iş, ona buna dokunmadan yapabiliyorsunuz. Düzgün bir ortamda çalışıyorsunuz. Ortam ve hisler böyle olunca, ben de yıllardır matematiği sevdirmeye, öğretmeye çalışıyorum.
İşinize olan sevginizin kaynağı ne?
Ben kendimi işime adamış bir adamım. Hayatımı bu duyguyla, adamışlık duygusuyla idame ettiriyorum. Bu yüzden ben insanları seviyorum, insanlar da beni seviyor. İnsanlarla iletişim halinde olmayı, dert dinlemeyi çok seviyorum. Garip gelebilir pek çok insana ama, öğretmenliği çok ama çok seviyorum.
NORMAL OLUN YETER!
Matematiği sevmek için illa süper bir matematik kafasına sahip olmak mı gerekiyor?
Alakası yok. Normal olmak, her şeye normal bakmak lazım!.. Sihirli formül budur, başka bir şeye inanmayın.
Neden matematiği pek sevmiyoruz?
Avrupa’da insanlar matematikten korkmuyor. Korkmadıkları için de seviyorlar. Ama burada durum tam tersi. Sıkıştırılmış bir tabloda yer alıyoruz. Çocuklar doğal olarak korkuyor. Bir de iyi bir hocaya düşmek gerekiyor. Bu şekilde her şey daha kolay ilerliyor.
Birçok insana –ben de dahil- matematiği sevdirdiniz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Her insan biraz da olsa kendisiyle ilgilenen insan ister. Bu öğretmen için de, öğrenci için de böyle. Eğer öğrenciyle biraz yakından ilgilenir, derdini anlarsanız, her şeyi yaptırabilirsiniz. Yani matematik de sevdirebilir. Zor bir şey değil!
İŞİNİZE YARAYACAK KADAR MATEMATİK
Öğrencilerin matematiği sevmemesi, sizi mutsuz ediyor mu?
Herkes sevmek zorunda değil. Ama yeteri kadar öğrenmek zorunda. Yani her konuyu öğrenmesi gerekmiyor. İşine yarayacak olanı öğrense iyidir. Ne yazık ki onu bile istemiyor öğrencilerin pek çoğu.
En çok nede sıkıntı çekiyorsunuz?
İnsanların sessiz kalmasından sıkıntı duyuyorum; hatta sinir oluyorum! Bir konu anlatırken, karşımdaki insan bir şey anlamadan bakıyorsa yüzüme, üzülüyorum. Ne yapabilirim, diye düşünmeye başlıyorum. Diyalog olmadan sürdürülemeyen bir şey öğretmek. Karşındaki anlarsa ancak mutlu olabilirsin.
24 saat telefonunuz açık. Gece aradığımızda da soru yanıtlıyorsunuz, tatilde de. Ne zaman öf diyeceksiniz?
Neden sıkılayım ki? Diyelim tatildeyim ve uyuyorum. Ama telefonum çaldığında hemen açar, yanıtlarım. Öğrencilerim istedikleri zaman soru sorabilir. İşimden sıkılmam. Her an yanlarında olduğumu bilmelerini istiyorum. Bu, çok önemli benim için… “Bugün olmaz, yarın gel” demem. Her an onlarla çalışabilir, soru çözebilirim.
BOĞAZ’DA ÇAY İÇSEM DİYORUM AMA…
Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Belli bir saatim yok. Dersim olmasa da, eğer bir öğrencim benimle soru çözmek istiyorsa, onunla kalıp soru çözüyorum. Bunun dışında, hafta sonum da yok. Hep buradayım, her dersteyim. Hep çalışır haldeyim. Ama işimi sevmesem bu kadar çok çalışamam. Ama zaman zaman “keşke Boğaz’a bakıp çay içsem” dediğim de olmuyor değil. Bir anlık bir durum ama!
Ben, matematiği sevmeyen birine sizin öğrenciniz olmasını öneririm. Peki, siz neyi önerirsiniz?
Her insan yapabileceği kadar öğrenmeli. Çok fazla öğrenmeye çalışıp hayal kırıklığına uğrayacağına bir insan, kendine yetecek kadar bilmeli… Aksi takdirde, öğrenciler hırçınlaşabiliyor. Matematiği bir de sürekli anlatarak öğretemezsiniz. Biraz da kendisinin çözmesi gerekiyor. İnsan bir soru bile çözse, kendini iyi hisseder ve “devam” der.
Kızınız Alsu’nun sizin işinizi yapmasını ister misiniz?
Neden olmasın? İstiyorsa ama tabi ki yapabilir. Ama bana sıra gelmiyor, annesi hakkından geliyor! Benim sormadığım soruları o soruyor. Ben sıkıştırmıyorum, rahatlatıyorum, umursamamasını söylüyorum. Her şeyden önce Alsu’nun mutlu olması önemli. Neyi isterse, o mesleği seçsin.
Yazar:
Özge Ercan
Kaynak: Yenibiris.com
1777 kez okundu