Kimin Adamısınız?
Kumar oynamayı sever misiniz? Sizi bilmem, ben pek hoşlanmam kumardan. Yavaş da olsa, zahmetli de olsa çabalayarak garantide gitmeyi, çoğu kez risk almaya tercih ederim. Ancak ne kadar ihtiyatlı olmaya çalışırsak çalışalım, hayatımız boyunca yaptığımız tüm tercihlerin bizi büyük bir kumar oyununun içine çektiğini düşünürüm. Bazen kazandığımız, bazen kaybettiğimiz oldukça karmaşık bir oyunun içine...
İş yaşamı diğer yaşam kesitlerine nazaran bu tür ciddi riskleri, içinde daha fazla barındırıyor. Globalleşme, rekabet her geçen gün riskleri artırıyor. İş yaşamında alınan riskler yalnızca ticari boyutta kalmıyor, bireysel kariyerimize değin uzanıyor. “Birinin adamı olmak” da kariyerimiz açısından baktığımızda böyle risklerin başında geliyor.
Kimliğini yok etmek, sizi beğenen ve ekibine dahil eden o adama/kadına takılıp kariyerinizi onun kariyerine endekslemek... Nereye giderse onunla gitmek, nerede çalış derse orada çalışmak, ne yap derse onu yapmak… Adeta onun bir parçası olmak... O yükselirken onunla birlikte yükselmek, o inişe geçtiğinde onunla birlikte kaybetmek… İş değiştirip bir başka şirkete gittiğinde kurulu düzeni bozup onu takip etmek... Yeni şirkette onunla birlikte yer edinmeye, güçlenmeye çalışmak... Ona yöneltilen eleştirilere sürekli göğüs germek... Çoğu kez inanmasak da, çıkılan bu uzun yolculukta geri dönmenin zorluğunun yarattığı mecburiyetle/çaresizlikle kayıtsız şartsız onu savunmak… İyi günlerde onun tarafı olmanın avantajlarını toplamak, rahatını sürmek, kötü günlerde ise geçmişte yapılan hataların diyetini fazlasıyla ödemek... Ve yine geçmişte ayağına basılan insanlara hesap vermek, onların hedef tahtası olmak...
Belki de “birinin adamı olma”nın en zor yönü; onunla bozuşmaktan çekinmek, yıllar boyunca içinde birikenleri onun yüzüne söyleyememenin verdiği gerginliğe katlanmak. Ve harala gürele içinde geçen yılların ardından, kaçınılmaz ayrılık zamanının gelmesi ve ortada kalmanın çaresizliği... Tutunacak dal aramak, çoğu kez bulamamak, bulsan bile yeniden taraf olmanın zorluğunu misliyle yaşamak...
Evet bazılarımız kariyerlerini tamamıyla “birinin adamı olma” üzerine kuruyor. Siyasette, iş yaşamında, sivil toplum örgütlerinde, kamuda, özel sektörde, geniş aile yapılarında hep bu yaklaşımın peşinden koşuyor.
Diğer yandan da tam tersi bir yaklaşımı benimseyen; bağımsız kalmayı, birinin adamı olmamayı tercih edenler de var.
Bu grupta yer alan kişiler iki farklı davranış gösterebiliyor.
İlki tüm taraflara yakın olmayı, her ne pahasına iyi geçinmeyi tercih ediyor. İşini bilen bürokratların yaptığı gibi tüm iktidarlarda yerlerini koruyorlar. Etliye sütlüye karışmıyorlar. Doğru zamanda evet ve hayır’ı kullanıp, bolca belki diyorlar.
Diğer yaklaşımı benimseyen grup ise kendi içinde iki alt kola ayrılıyor: Gölgesiyle kavga edenler, işini yapıp önüne bakanlar.
Gölgesiyle kavga edenler Doğrucu Davutluk’a soyunup, Robin Hood’culuk yapıyorlar. Dillerinin kemikleri yok, inandıkları şeyleri hangi tarafa ters gelirse gelsin söylemekten çekinmiyorlar. Çoğu dokuz köyden kovuluyor, onuncu köyden kovulmamalarına ramak kalıyor. Söyledikleri çoğu kez doğru dahi olsa kavgacı kişilikleri bizim memlekette hiçbir tarafta prim yapmıyor. Müstakbel geçimsizleri oynuyorlar.
Son grup ise “önüme bakarım, işimi yaparım” moduyla çalışanlar. Taraf olmakmış, inat etmekmiş, kavgaya tutuşmakmış onların umurunda değil. Mesai saatleri bitince onların şalterleri iniyor, doğruca huzurlu evlerinin yolunu tutuyorlar. İtişmekten, kakışmaktan, dedikodudan, rekabetten hoşlanmıyorlar. Onlar için varsa yoksa “işini adam gibi yapmak, aldığı ücreti hak etmek” var. Bu grup ilk bakışta en güvenli seçeneği tercih etmiş gibi gözüküyorsa da, birçok durumda kabak onların başına patlayabiliyor. Neredeyse hiç terfi etme ihtimali olmayan bu grubun küçülme dönemlerinde en çok kurbanı vermesi, ülkemizin acı bir gerçeği. Yalnızca işe odaklandıkları için, böyle durumlara hazırlıksız yakalanıyorlar ve bu süreçte ciddi zarar görüyorlar.
Gördüğünüz gibi “işini bilen bürokrat” profili dışında diğer hiçbir grubun geleceği garanti değil. Her an bir sürpriz ile karşılaşabilirler, kariyerleri alt üst olabilir. İşini bilen bürokrat olmak da ayrı bir mide ve hazım sistemi gerektiriyor. Anlayacağınız herkese göre bir şey değil.
Özetle, nasıl olacağımız kendi tercihlerimize bağlı. Fakat tercihlerimizin mizacımızdan çok farklı olamayacağı da bir gerçek... Bu yüzden mizacımıza en uygun profil neyse onun gibi davranmak galiba en iyisi. Ancak sonuçlarına kabullenmek koşuluyla...
Yazar:
Hüseyin Adanalı
Hüseyin Adanalı
Kaynak: Yenibiris.com
1245 kez okundu