Lütfen Bana Küsmeyin
Onu çok sevmişti. Hala çok seviyor. Bugünkü duruşuna katkıda olan değerli kişilerden biri. Zamanında az mı çekti ondan. Nasıl da zor beğenen biriydi. Ne hazırlasa mutlaka eleştirecek bir şey bulurdu. Geçmişte az mı uykusuz geceler geçirdiler birlikte.
Hele tezin son zamanlarındayken. Her seferinde hocasının ofisine giderken tüm dualarını ederdi. “Bu kez yine beğenmezse ben ne yapacağım?” derdi ve her seferinde de birçok eksik işi olduğun söylenirdi ve eve dönerdi yine kös kös. Aslında Duygu hiçbir kapıdan bu kadar korkak girdiğini hatırlamıyordu. Ama iki sene önce değiştirmek zorunda olduğu yeni tez hocasına sözü vardı. Her şeye rağmen, işte sorumlulukları olsa da master tezi mükemmel olmalıydı. Başka gerçek yoktu hayatında o zamanlar. İkisi de farkındaydı. Enver Hoca onu bir şartla kabul etmişti: “Bu tez sonrası doktora yapacaksın. Bu konuda Türkiye’nin en iyisi olacaksın. Söz mü?”
Kariyer kolay olmuyor. Hem iş hem de eğitim kariyeri yapmak ise tam cesaret işi. Bir de İstanbul gibi kurtlar sofrasında. Gerçekten hiç kolay değil. Zaman zaman duyarız; depresyon lafını. Etraf, basın yayın organları, yakın çevreler bangır bangır yayımlarlar çeşitli depresyon hikayeleri... İnsanın inanası gelmiyor başlangıçta; ama hayat acı olsa da yaşayarak öğretiyor. Önce yaşamanın kurallarını, sonrasında da nasıl yükselebileceğini gösteriyor.
Bir bilgisayar şirketinde orta kademe gibi bir görevde çalışarak, bir yandan da akademik çalışmaların içinde olmak gerçekten herkesin kolay yönetebileceği bir mevzu olmasa gerek. Ama hayatın akışı veya kuralları sizi yönlendiriyor, kendinizi bir yandan stresli çalışma ortamında, bir yandan da üniversitede buluyorsunuz. Duygu da aynı anda bu çetin süreci yönetmeye çalışırken zamanımızın kronik hastalıklarından “depresyona” girdi. Ve hemen çıkmak zorunda kaldı. Rahat yoktu. Tedavileri tam bitirdiğimizi söylememiz mümkün müdür? Bizi bekleyen sorumluluklar, tıpkı Duygu’nun hikayesinde olduğu gibi çevrelemiş durumdayken.
Duygu’nun çok iyi bir işi vardı. Hatta onun yaşlarındaki her gencin gıpta ettiği kadar bir kariyer seviyesi ve işten beklenebilecek birçok faktöre sahipti. Örneğin, daha 29 yaşındayken kaç kişinin sekreteri, şoförü, toplantı masalı özel ve geniş modası, şirket arabası ve çok iyi bir maaşı vardı. Tek mutsuzluk kaynağı ise bir türlü iletişim kuramadığı biri var. Fakültedeki tez hocası.
Duygu tezden yana çok bunalmıştı. Hocasının ona olan davranışlarını hak ettiğine inanmıyordu. Sanki çalışıyor olmasından dolayı bir kızgınlığı vardı. Orta kademe yöneticisi olarak hocadan farklı bir davranış bekliyor ama hoca onu aşağıyordu. Bile bile bekletmesinin, telefonlarına çıkmamasının, ödevleri bilerek geri çevirmesinin başka bir mantıklı açıklaması olamazdı. Acaba bilmeden bir hata mı yapıyorum, diye de kendini sorguluyor ve çıkamıyordu işin içinden. “Sormayın. O, benim kanayan yaram. Bir türlü çözüm bulamıyorum. Ne yapacağımı şaşırdım. Kilitlendim, kaldım ortada.” diyerek başlayarak tez hikayesini paylaştı tanımadığı bir beyefendiyle. Neden anlattığını bilmiyordu. Niçin, kime ve hangi nedenle paylaşıyordu bu özel bilgileri? O kadar açık ve samimiydi ki, bunu görmemek mümkün değildi. İşte, biri sormuştu ve patlamıştı yanardağ o an! Karşısında kim var, düşünmeden akıyordu lavlar yerine gözyaşları. Bir ara hatırladı ve Duygu şöyle söze devam etti: “Özür dilerim. Başınızı ağrıttım. Ben devam edemeyeceğim zaten. Daha sonra sizi ziyaret edip daha geniş sunum yaparım istediğiniz bir tarihte.”
Bu kez beyefendi artık dayanamamıştı. “Duygu Hanım, ben Enver, sizin fakültenizde öğretim üyesiyim. Geçen sene Amerika’dan döndüm ve sizin bulunduğunuz bölüme atandım. Beni tanımamanız normal. Artık tanışmış olduk. Eğer uygun olursa, sizin tez danışmanlığınızı üzerime almak isterim.”
Durduramadığı gözyaşları henüz kurumamıştı ki, bu son cümle yüzünü tekrar aydınlattı. Başını kaldırdı, gözünü hayretle açarak, birkaç dakika hiçbir şey söylemedi. Konuşmak istedi ama tek bir sözcük çıkamadı ağzından.
Sadece yüzünden minneti belliydi, konuşmasına gerek yoktu aslında. Her şey son derece açıktı.
Duygu, tezi Enver Hoca ile bitirdi. Sonra söz verdiği gibi doktorayı da bitirdi. Birçok akademik çalışma yaptılar ve kendi konusunda hakikaten çok iyi bir isim oldu. Konusunda kitaplar yazdı, makale sunumları yaptı ve hiç unutmadı hocasını. Ama seneler sonra araya bir küskünlük girdi bilmediği. Aslında nedenini tahmin ediyor ve çok üzülüyor. Bir yanlış anlaşılma uğruna sevgili hocasının ona küstüğünü sanıyor ve bu konu gerçekten çok yaralıyor. Böyle olmasını hiç istemezdi...
Enver Hoca şimdi çok uzaklarda. Oğluyla birlikte Amerika’da. Görüşmüyorlar ama Duygu onu hiç unutmadı, unutmayacak da. Ve ömrünün sonuna kadar bu küskünlüğün geçmesini dileyip, özlemle bekleyecek.
Yazar:
Arzu Baloğlu
Arzu Baloğlu
Kaynak: Yenibiris.com
1179 kez okundu