Uçları Olan Bir Adamım

Televizyon kanalları arasında geziniyordum ve yine izleyeceğim hiçbir şey yoktu. Televizyonu açık bırakıp içeri gittim. Bir ses beni durdurdu. Sanki ses müziğe değil de, müzik o sese uyum sağlamaya çalışıyor gibiydi... Salona geri döndüm. Başlamak üzere olan bir dizinin jenerik müziğiymiş. Hemen internetten bu harika sesin sahibini araştırdım: Atılgan Gümüş, “Benden Baba Olmaz” dizisinin hem jeneriğini seslendiriyor hem de dizinin başrol oyuncularından biri. Garsongs adlı şovuyla tanınan Gümüş, internette hayran sayfaları olan aynı zamanda ödüllü bir sanatçı.

Atılgan Gümüş’ü tanıma sürecim böyle başladı. Yoğun temposunda bu röportajı kapmak kolay olmadı ama prova nedeniyle beni beklettiği için tüm tevazusuyla özür dilerken ona ikinci kez hayran kaldım. Figaro’nun Düğünü oyununun provası sonrasında onunla tiyatro, müzik ve dans hayatı üzerine konuştuk.
 
Tanınmanız açısından her şeyin başlangıcı sanırım Garsongs oldu?
 
Popüler anlamda, geniş kitlelere ulaşma açısından evet Garsongs’la başladım. Ama öncesinde konservatuarın ilk yıllarında 1996’dan itibaren profesyonel olarak tiyatro yapmaya başladım. İlk Tiyatro Fora’da Melih Cevdet Anday’ın Ölümsüzleri’ni oynadım. Daha sonrasında Anlat Şehrazat müzikali geldi önüme, Müşfik Kenter’in hem Cast ekibindeydim hem de koro şefiydim. Dormen Tiyatro’sunda Yıldız Kenter ile Maria Callas’ı oynadım. Ondan sonra 1999’da Garsongs’u kurdum ve geniş kitlelere ulaştım. Gazete haberleri oldu, insanların daha haberdar olması onunla başladı.
 
“Garsongs”a nasıl başladınız? Bu şova neler yaparak hazırlandınız?
 
Garsongs’un dünyada 4 örneği var. Konservatuar öğrencilerinin para kazanmak için şarkı söyleyip yani çalıştıkları restorantlarda birdenbire şarkı söylemesinden yola çıkıldı. Fakat ben bunu tamamen bir kabare formatına döndürdüm. Dans edip, kabaresini yapıp üzerine canlı söylüyorduk. Kabare öğelerini taşıyan, siyasal göndermeleri olan bir formattı bizimki. Garsongs benim bir nevi stand-up gösterimdi.  
 
Büyük davetlere de gidiyordunuz. Kimler çağırıyordu?
 
Evet gidiyorduk. Genelde 200 – 250 kişilik davetler oluyordu. Ekonomik olarak, normal standardın çok çok üstünde olan insanlar talep ediyordu. Tabi ki ekonomik olduğu kadar da, genel kültürü de çok çok üst düzeyde olan insanların talep ettiği bir gösteriydi. Garsongs herkese hitap etmiyordu.
 
Bu şekilde Türkiye’ye getirmeyi düşündüğünüz başka projeleriniz var mı?
 
Garsongs’tan sonra ürettiğim 2 – 3 tane projem var, bunların en başında 2003 yılında yaptığım Jazz Sanat Musikisi geliyor. Sonrasında da geçen sene Jazz Teather’ı yaptım. Ama daimi bir yerde ürettiğim bir şeyi hayata geçirmek şu anda vakit olarak mümkün değil. Ancak bir albüm hayalim var. Para kazanmanın çok ötesinde bir şey bu. Benim o albümümün gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin o hale gelmesini bayağı bekleyeceğim.
 
HİÇBİR ŞEYİ AFFETMEDİM
Dormen Tiyatrosu kapandığında tiyatro yapmama kararı aldınız, gerçekten bu kadar mı kızgındınız! Birilerini ve bir şeyleri affettiniz mi?
 
Hiçbir şeyi affetmedim. Bir şeyi affettiğim için değil, sadece o bir ruhumu temizleme operasyonuydu. Dinlenmem ve yatışmam gerekiyordu. Nereye, neye, ne yapıyorum sorularını o 1 sene boyunca kendime sordum. Bunu sorarak ve bekleyerek aksine bu kötü gidişe katkıda bulunuyordum aslında. Benim birey olarak elimden gelen her şeyi yapmam lazımdı. Ondan sonra kendimi adapte ettim.  
 
Tiyatro, “Garsongs” derken bambaşka bir kapı daha araladınız; konsept partnerliği... Buna geçiş nasıl oldu?
 
O dönemde insanlar sahneme, sesime hayran kalıyorlardı. Bende bunun ne kadar gerçek olduğunu merak ettim. Ve o dönemde de Hülya Avşar bana böyle bir teklif getirdi. Bu benim için çok iyi bir fırsattı. Halk ne düşünecekti? Seve seve kabul ettim, çok iyi 2 konser verdik. Halk bana çok güzel reaksiyonlar verdi. Ondan sonra da Candan Erçetin ile yaptık. Candan’la da beraber 10 konser verdik. Ondan sonra da yapmadım. Devamını getirmek istemedim. Çünkü ben her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum.
 
Bunların dışında bir de Bizim Stüdyo’da Etkinlik Yönetimi’ndesiniz…
 
Bizim Stüdyo, Tiyatro Kedi’yi işleten kurumdur. İpek Kadılar Altıner aynı zamanda benim sanat danışmanım. Onunla birlikte ben buranın bir oyuncusuyum. Kader birliği yaptığımız bir yerdir ve sağolsunlar beni de aralarına kabul etmişlerdir. Oranın da böyle bir organizasyon durumu var. Bana danışılıyor, bende fikrimi söylüyorum. Nasıl gerçekleşmesi gerektiğini anlatıyorum. Çünkü Garsongs’ta o kadar çok performans sergiledik ki, onunla birlikte ister istemez bir tecrübe birikti.
 
Tiyatro Kedi’nin inanılmaz bir marka bilinirliği var. Bu kadar özel tiyatro arasında önde olmak! Evet çok iyi bir oyuncu kadronuz var, oyun tercihleriniz çok iyi, işletmeniz son derece titiz. Bunları biraraya getirmek ve bunun devamını daha iyi bir şekilde sağlamak çok zor olsa gerek!
 
Çok zor tabi ki. Dışı seni, içi beni yakar durumu var. Bunun bu şekilde devam etmesi ve daha ileriye götürebilmek için başta İpek Hanım ve Hakan Altıner olmak üzere, ben ve benim gibi olan arkadaşlarım çok ciddi mücadele veriyoruz. Her şeye karşı, yani aklınızın alamayacağı şeylere karşı…  
 
Bir de Tap Dance var!
 
Bu işte ne istediğini bilmekle çok alakalı. Ben bu işi yapacağım zaman kendi kendime hep şunu söylerim; Danny Kaye’ler, Ginger Rogers’lar onlara hayran, olarak büyümüş bir adam olarak, onlar gibi olmam gerektiğine her zaman inandım. Donanım olarak; dans edebilen, şarkı söyleyebilen oyuncu olmak için hep çaba sarf ettim. Bunun için iki okul okudum, bunun için opera okudum, bunun için dansın üstüne çok gittim.
 
ÇOK TANINMAMAK BENİM TERCİHİM
Bu kadar çok şey yapmak ama büyük bir çoğunluğun sizi hala “Benden Baba Olmaz”daki Soner ya da “Papatyam” dizisinden bilmesi. Ne diyorsunuz?
 
Bu bir tercih ve bu benim tercihim. Ben de istiyorsam 1 – 1,5 ay sonra Türkiye’nin tek konusu olurum. Bu bir belkemiği meselesi, neyi kaldırıp neyi kaldıramayacağınızın meselesi. Öğrenilecekse ve kazanacaksa bir isim, birdenbire olmaz diye inananlardanım. Kendi yöntemimle yavaş yavaş… Araştıran bir kişinin beni bilmesi büyük bir mutluluk, herkesin benim adımı biliyor olması büyük bir mutluluk değil.
 
Yaratıcılık gerektiren işlerle uğraşanların çok dengeli, ayakları yere sağlam basan insanlar olmadığı gibi inançlar var. Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?
 
Ben uçları olan bir adamım. O marjinal tavırlara çok inanan biri değilim. O yaratıcılığını fişeklemek için uçmak zorunda olduğunu hissedenlerin yaptığı bir şey. Yaratıcılık anlarında, uçmak gereken noktalarda olabildiğince uçarım. Sınırlarımı zorlarım ama yaşam tarzıma bunu yansıtmam.
 
 
İNSAN, NE İSTEDİĞİNİ HER ZAMAN BİLMELİ!
Meslek seçimi yapma aşamasında olan genç arkadaşlar bocalıyor. Eğitim sistemi ortada, ne istediklerini tam bilmiyorlar. Siz yeni nesilde neler gözlemliyorsunuz?
 
Ülkenin en büyük problemi, ne istediğini bilmek! Kapital ağırlıklı bir dünyada yaşıyor olmamızın getirdiği şey bu. Yani para neredeyse, sermaye neredeyse, kolay para neredeyse orayı tercih eden fırsatçı bir jenerasyon var.
 

Projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyim?

 
Dizi devam edecek. Kendime ait projem yok. Okumadığım, karar aşamasında olan projeler var. Onları değerlendirmeye çalışıyorum.  
 
İnternetle aranız nasıl? Sosyal ağlarda Fan Page’leriniz var.
 
Fan Page’lerimi biliyorum. 2 haftada bir girip bakıyorum, gelen yorumları merak ediyorum. Ama kendim bu sayfaları kullanmıyorum. Kendi sayfama gelen yorumları okuyorum. Elimden geldiğince takip ediyorum.


Kaynak: Yenibiris.com
1489 kez okundu
Giriş
Üye değil misiniz? Altın Üye ya da Gümüş Üye olmak için tıklayınız.