Zaman Yaşamdır
Hepimiz için zaman ileriye doğru düzenli biçimde akıp gidiyor. Alınıp satılamıyor, başkasıyla paylaşılamıyor, başkasının elinden alınamıyor, daha fazlasına ya da azına sahip olunamıyor. Sınırlı, ikamesi olmayan, biriktirilemeyen, yenilenemeyen, durdurulamayan, tekrarlanamayan bir kaynak.
Zaman algısı herkes için aynı gibi gözükse de kişinin içinde bulunduğu psikolojik duruma göre değişiyor.
Neşeli, mutlu, eğlenceli olaylar yaşandığımızda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Sıkıntılı, korkulu, endişeli olaylar yaşandığında ise bir türlü geçmek bilmiyor.
Toplumsal yaşayış tarzı ve kültürel farklılıklar zamanın algılanmasını, yorumlanmasını ve kullanılmasını farklılaştırıyor. Tarım toplumlarında zaman mevsimlere göre takip edilirken, bilgi toplumlarında dakikalar ve hatta saniyeler bile önemli hale geliyor. Çağdaş toplumlarda randevulara zamanında gelmek önemli bir değer iken çağı yakalamada geri kalmış toplumlarda ise randevuya 20-30 dakika geç gelmenin bir mahzuru bulunmuyor.
Tüm bu etkenlerden dolayı “zamanı iyi kullanmak” bilinçli bireyler ve kurumlar için “yaşamın anlamı” haline geliyor.
Zamanı iyi kullanmak; hedeflere ulaştıracak eylemleri belirleme ve bu yönde planlama yaparak disiplinle uygulamak olarak tanımlanıyor. Zamanı iyi kullananların; zamanı, nasıl harcamak istediklerine dair bir vizyonları, net bir önceliklendirme anlayışları bulunuyor.
Zamanı iyi kullanmak, geçmişi doğru anlayarak, bugünün hedefler doğrultusunda gelişmek ve değişerek gelecekte orta çıkacak farklı koşullara hazırlanmak anlamına geliyor.
Nasıl “aynı suyla iki kez yıkanmak mümkün değilse”, “aynı zamanı iki kez yaşamak da mümkün değildir”. Bu gerçekten hareketle, bulunduğumuz zamanda yapılması gerekenleri doğru belirleyip, zamanında bunların gereğini yapmak, yaşamsal bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.